A. Kadir Bozkurt / Tiyatro Gazetesi "Ayan Beyan Doğaçlama Röportaj"


Ayan Beyan Doğaçlama ne zaman kuruldu? 

Kırmızı Kalem, Kırmızı Kalem Sanat olmadan önce özel tiyatrolar kurulmuştu 14 yıl önce. Her sezon oyunlar çıkaran özel tiyatroydu. Yaklaşık sekiz yıl kadar önce ekibimizde fikirlerine değer verdiğimiz bir arkadaşımız ısrarla doğaçlama yapalım istedi. Tabii, doğaçlamayı hem oyunculuk eğitimlerimizde hem de yaratıcı drama eğitimlerimizde kullanıyoruz ama bunun bir performansa dönmesi bizi biraz korkuttu açıkçası. Sonra bu konuda emin ellere teslim ettik kendimizi. Yani İmpro Tiyatro’dan Koray Tarhan’a. Çok kere atölyeler aldık, ekip kurduk sonra ekipçe atölyeler almaya devam ettik. 2014 yılında yani sekizinci sezonumuzda başta Antalya seyircisi olmak üzere nice insanla buluşuyoruz. Biz de doğaçlama yapmaktan keyif aldık böylece sekiz sezondur devam ediyoruz. 

 

 

Ayan Beyan Doğaçlamanın seyirci tarafından bu kadar sevilmesinin esas sebebi nedir? 

Çok güzel bir soru. Aslında bizim Türk komiğinin/komedisinin geleneğinde meddahlık var. Söz komiği, spontanite (anındalık), lafı gediğine koymak çok. Geleneksel Türk Tiyatrosuna bakıldığında mesela, Karagöz Hacivatta, hikaye anlatıcılığının, meddahlığın çok olduğu bir komiğimizi görüyoruz. Birincisi, bence Türk insanına yakın gelen bir tarz olduğu için seviliyor ama tabii ki dünyada da çok seviliyor. Çünkü insanlar kurgulanmış olandan çok, doğal olanı ve anında olanı daha keyifli buluyor. Bunu da samimiyetle bağdaştırıyor. Çünkü kurgulanmış olanın iyi olması lazım, çok temiz ve üzerine çalışılmış olması gerekiyor. En nihayetinde komedi zor iş. Ama gerçekleşen iş doğaçlama olunca yapılan espri kuvvetli oluyor, daha o anda kabul ediliyor ve geçişi kuvvetli oluyor. Bir de tabii hem seyirci hem oyuncu bir “doğaçlamacı” olana kadar bir nevi, tabiri caizse, bir eğitimden geçiyor. Oyuncunun için, o kutsal mekanı olan o sahnede çuvallama duygusuyla yüzleşmesi lazım. Mükemmelliyetçiliğini bırakıp, hatasını sevmesi lazım. Aynı zamanda grup olmayı çok iyi becermesi de gerekiyor. Haliyle bunlar bir süreç alıyor. Zaten hatayı sevdikçe, o mükemmeliyetçilikten uzaklaştıkça, samimiyet oluşuyor ve en önemlisi oyuncu değil, “oynayıcı” oluyor. Seyirci de aynı şekilde o yaratımın bir parçası olması gerektiğine alışıyor. Sonuçta doğaçlamada seyirci olmadan olmaz. Aktif olarak sahneye geliyorlar ya da yönelimleriyle sahnedeki akışı var ediyorlar. Hiçbir şey yapmasalar dahi tepkileriyle, gülerek, dikkatli izleyerek, susarak ya da ağlayarak etkide bulunuyorlar. Dolayısıyla seyirci, sürecin çok büyük bir parçası. Bence seyirci bunlardan ötürü sevdi ve sahip çıktı. 

 

Bu interaktif bir oyun o halde. Peki bu durumun zorlukları oluyor mu? Ya da şöyle sorayım: Sahnede hem kendinizlesiniz hem de seyirciylesiniz, bunun zorlukları oldu mu sahnede? 

Kısmen, zaman zaman oldu, oluyor da hala. Çok farklı profilden seyirciyle karşılaşıyoruz ama çok ciddi bir zorluk olduğunu söyleyemem. Seyirciyle doğrudan iletişime geçen başta moderatör diyebiliriz. Zaman içerişinde moderatörlük yapmak da öğrenilen bir şey. Tamamen seyirci üzerinde buz kırıcı olmak ve seyirciyi açmak demektir bir noktada. İlk işiniz seyirciyi alıştırmak – bu arada elli kere altmış kere izleyenler var- hiç izlemeyenler varsa meseleye alıştırmak, o utanma duygusundan uzaklaştırmak bunlara ulaşmaya çalışıyorsun. Bazen de çok garip bir şekilde anlaşmış bir seyirci topluluğu olabiliyor: “Hıııhh bugün duvar gibi olacağız!” diyen. İşte o zaman bazen bir sekip geri geliyorsunuz ama tecrübeyle birlike onu da yönetmeyi beceriyorsunuz. 

 

 

Ekibiniz kaç kişi, başladığınız ekiple mi yola devam ettiniz? 

Bizim ekibimiz 7 kişi.Başladığımızdan beri değişmeyen üç kişiyiz ben dahil. Onun dışındaki arkadaşlarımız içerisinden girenler çıkanlar oldu. Mesela şu an ekibimizde fiziken olmasa da ruhen olan, Gözlem Küçük gibi iş yoğunluğundan yanımızda olmak isteyen ama olamayan birçok arkadaşlarımız var. Bu sene Akdeniz Üniversitesi’nden yeni mezun olan ikiarkadaşımızı kişi dahil ettik ve 7 kişi olduk. Biz farklı oyunculuk renkleri, farklı sahne plastiğine dikkat ediyoruz. Teşbihte hata olmazsa, yemeğin lezzetini verecek bütün malzemeler tam olsun diye özen gösteriyoruz. Tabii bu işin teknik kısmı bir de diğer kısmı var: Takım ruhuna önem veren, değerlerimizi gözeten ve sahneye saygıya duyan arkadaşlarımızın olması çok önemli. Çünkü doğaçlama çok zor bir iş bakıldığında o yüzden de birbirini bulan ve tamamlayan 7 kişiyiz. 

 

 

Ayan Beyan isminin hikayesi nedir, nasıl ortaya çıktı? 

İsim macerası, ben, Okan (Cinemre) Başak (Polat) ve Gözlem (Küçük,) isim tartışıyorduk. Hatta ilk “Ayan Beyan Akla Ziyan Doğaçlama” gibi uzun bir isimle başladı bir iki oyun. Sonra dedik ki, hem isim uzun hem de bir yerde Akla Ziyan Doğaçlama varmış. Düşününce de akla ziyan tam bize oturmadı gibi geldi. Bir baktık Ayan Beyan Doğaçlama olduk. 

 

 

 

Sahneye çıkmadan önce ne gibi bir çalışmalar yapıyorsunuz, kendinizi sahneye nasıl hazırlıyorsunuz? 

Bize halen “tamamen mi doğaçlama, hiç mi kurgu yok?” gibi sorular geliyor. Gerçekten yok! İmpro dediğimiz anında doğaçlama tarzı seyircinin yönelimiyle oluşuyor ve o anda oluşuyor. Buraya kadar doğaçlama, evet. Ama şablonu da iyi hazırlanması gerekiyor. Hangi oyun olmalı, hangi oyunlar zamanında değişmeli, hangi oyunlar arka arkaya olmalı ya da olmamalı gibi, konuları çok tartışıyoruz. Masaüstü çalışmalarımız bu oluyor. Bunun dışında egzersiz yapıyoruz. Takım olmamızı güçlendirecek, sağ-sol lob arasındaki balansı çalıştıracak, hikaye anlatıcı yönümüzü artırıcak, hayal gücümüzü artırıcak, iyi bir dinleyici olmamızı sağlayacak birçok egzersizler yapıyoruz. Bu kısım egzersize girdiği için prova sayılmıyor. 

 

 

Dünyadan takip ettiğiniz gruplar var mı? 

Ne yazık ki dünyadan canlı olarak benim izleyebildiğim bir grup olmadı şimdiye kadar. Video performansı anlamında izlediğim şeyler oldu. İngiltere, Amerika ve Hollanda’da güzel gruplar var. Amerik’daki gruplar –isimlerini hatırlayınca bilahere söylerim- televizyon şovu gibiydi ama çok güzeldi. Onun dışında kuram olarak kitaplarını takip ettiğim Amerikalı Viona Spolin var. Onun çalışmalarını ve felsefesini seviyorum. Türkiyeden de hepimizin bildiği Mahşer-i Cümbüş var. Onları canlı izleme fırsatım oldu. Daha sonra, Tiyatro İmpro kardeş tiyatrolarımızdan. Onlar çok ciddi şekilde emek veriyorlar. Koray zaten birçok Üniversitede ders veriyor. Onun da kitaplarını takip ediyorum. Hatta ufak bir bilgi vereyim: Tiyatro İmpro’nun bir uygulaması var. Hem androidten hem de apple’den indirilebiliyor. Çok keyifli bir aplikasyon. Tiyatro Kuka’dan Burak Tamdoğan ve Evren Gülseven var. Onlar da sağ olsunlar bize egzersizler, temrinler, atölyeler yaptılar. Biz de onları burada konuk ettik, Antalya seyircisiyle buluşturduk.  Biz Antalya’da sekiz sene önce başladık bir iki yıl sonra da sırasıyla doğaçlama grupları. Böylelikle doğaçlama gruplarının artması, aralarından kaliteli olanların yükselmesi çok keyifli bizler için.  

 

Ayan Beyan sadece Antalya’da mı seyirciyle buluşuyor yoksa turnelere çıkıyor mu? 

Çıkıyor, çıkacak ve çıkmayı da çok istiyor. Davetler alıyoruz zaten. Mümkün olduğunca da takvimizi ayarlamaya çalışıyoruz. Bu konuda çok daha agresifiz J Festival davetlerini bekliyoruz seve seve. 

 

 

 

 

Kurumunuzdaki öğrencilerden doğaçlama gösterinize ilgi gösterenler oluyor mu, onlar da sizin gibi bir ekip kurmak istiyorlar mı? 

Çoook. Çok memnun ediyorlar bizi, çok kere izliyorlar. Önce seyirci oluyorlar, otuz kere geldikten sonra “bir gün ben de o sahnede olacağım” diyorlar. Biz de seve seve arada sahne paylaşıyoruz. Hatta bazı gruplar konvansiyonel metin çıkarmayıp doğaçlama çalışmak istiyorlar. Biz de ona göre egzersizler ve çalışmalar yapıyoruz. Mesela yetişkin hobi grubu kursiyerlerimiz “Doğaçlama Gazinosu” isimli tiyatro sporu denemeye başladılar. Deniyorlar, çalışıyorlar. Çok tatlı ve seveni çok. 

 

 

Son olarak ekipten bahseder misiniz? 

Biz 7 kişiyiz. Ben Kutsal Kaynak, yaratıcı drama eğitmeni Başak Polat, ilk baştan beri ekibimizde olan ve doğaçlama konusunda bizi gıdıklayan beyin cerrahı arkadaşımız Okan Cinemre, Yeliz Gürbüz, Ümit Yürekli, biraz önce bahsettiğim üniversiteden yeni mezun olan Ergül Can ve Ayşe Güreşçi, bir de Ümit Yürekli. Tabii bu isimler sahne üzerindeki isimler. Her ne kadar doğaçlama da olsa, işin mutfağı oluyor. Birlikte organizasyonda satışta çalıştığımız Ebru Ekmekçi, Gamze Haykır, Emre Tunceren, Nesrin Şahin var. Böyle kocaman bir ekip hazırlanıyoruz. Pandemiden önce şimdi adı BAKÜS olan cep sahnemiz vardı 50 kişilik. Mutluyduk orada. Çok uygun tabii orası yaptığımız işin doğasına. Her Çarşamba ve cumartesi çok çok önceden doluydu. İki üç hafta önceden seyircimize teşekkür ediyorduk. Pnadmi girdi seyreldi, açık havalarda oynadık, Muratpaşa Belediyesi’nin festivallerinde oynadık, Büyükşehir Belediyesi’nin etkinliğinde yer aldık. Hem Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne hem de Muratpaşa Belediyesi’ne bu vesileyle de teşekkür edelim. Pandemi sürecinde ellerinden geldiğince özel tiyatrolara destek olmaya çalıştılar. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün bir teşviği kapsamında İstanbul’a gittik, Üsküdar Tekel Sahnesi’nde iki kere Ayan Beyan Doğaçlama oynadık. Onlara çok teşekkürü borç biliriz. Pandemi süreci sonunda cep sahnemize dönmedik, hem kalabalıklaştık hem de hassasiyeti olan arkadaşlarımız var. Şimdi de büyük sahnelerde oynuyoruz. Umuyoruz ki bu salgın kabusu bir an önce kalkar, eskisinden de güzel bir hal alırız.  



 Kitiket ile üretildi
Kayıt Ol